26 Şubat 2010 Cuma

Efes Pilsen

Türk basketbolunun lokomotifidir tartışmasız Efes Pilsen. Ben yetişemesemde eskiden Eczacıbaşı varmış, daha sonra Tofaş Sas oldu, onlardan sonra da Ülkerspor; ama bu takımların karşısında hep bir Efes Pilsen vardı. Bu bile sebeptir aslında bu takımın sempatizanı olmak için. Müessese takımlarının buralarda tutunmaları zordur aslında; kulüp takımları taraftar desteği, kemikleşmiş camia gibi avantajlarıyla var oldukları sürece bu düzeylerde olacaklar.

Efes'le tanışmam Petar Noumoski zamanında oldu, Koraç Cup'ın ellerinde yükselmesini görünce bir aydınlanma yaşamıştım, basketbol sevdalısı oldum. Her zaman belli bir sistem takımı olmuştur Efes Pilsen. Avrupa'da estikleri dönemlerde zone konusunda tezlik maçlar oynarlar ve rakiplerini bir çok maçta -60'ta tutarlardı.

Sistemin en önemli göstergesi Aydın Örs arkasından yardımcılarından biri olan Ergin Ataman göreve gelmiş, Ergin Hoca'nın arkasından da yine onun yardımcısı Oktay Mahmuti göreve gelmişti. Ne zaman ki Efes yönetimi bu zinciri kırdı, o zaman taşlar yerinden oynamaya başladı. David Blatt Avrupa Şampiyonu apoletiyle Efes Pilsen'in başına geçti fakat yönetimin atladığı bir şey vardı; David Blatt asla Efes sistemine uygun bir coach değildi. David'in kafasındaki basketbol 100 yersen 101 atar kazanırsın şeklindeydi. Ancak ne Efes Pilsen'in kadrosu buna müsaitti ne de oyuncuların alışkanlığı. Sonuç olarak o aşı tutmadı ve yollar ayrıldı. Arkasından da Beşiktaş'ın başında harikalar yaratan Ergin Ataman yuvaya döndürüldü. İlk yılını geçiş yılı olarak görüp pek sesimizi çıkarmasakta, Efes eski Efes değildi. Şampiyonluk gelmişti fakat bunun oyuncuların vites arttırmasıyla olduğu çok barizdi. İkinci yıldaysa coachun tek planı olduğu daha sonra bariz bir şekilde ortaya çıktı. Kerem Gönlüm olayına hakim olamayan ve kadrosunu dengeleyemeyen Ergin Hoca hata üstüne hata yaptı ve Efes sezona 7 yabancıyla başladı. Yabancılar takımdan korkunç rotasyonla soğutuldu ve verim alınamadı.

Bostjan Nachbar ve İgor Rakocevic gibi kağıt üstünde takıma en az 2 level atlatacak oyuncular kadroya katıldı. Ancak ne üstlerine bir set çizildi, ne de sistemin içine dahil edilebildi. Efes'in bu iki oyuncuyu takım ruhuna katamamasının büyük nedenlerinden biri de takım içinde birlik beraberliği sağlayacak herkesin kabullendiği bir kaptanın olmaması. Ender Arslan kimse tarafından ağırlığı kabul edilecek ve saygı duyulacak bir kaptan değil. Eğer bu kadroda egosu olmayan Alper Yılmaz gibi bir kaptan olsaydı yerli yabancı kaynaşması çok daha kolay olurdu. Belki de bu oyuncular bu kadar sıkıntı çekmezdi.

Peki bundan sonra ne yapılabilir;
Efes kadrosunda son transfer Bojan Popovic'le birlikte tam 8 yabancı oldu. En mantıklı yol hiç geç kalmadan Daniel Santiago Preston Shumpert ve Charles Smith'le yolların ayrılması olur. Bu yolla kadrodaki yabancı sayısı 5'e iner ve bütün yabancılar lig maçlarında da oynayabilecek hale gelirler. Daniel Santiago'nun gidişi kadroda bir boşluk yaratmayacaktır, çünkü Rytas maçı hariç katkı verdiği bir maç olmadı. Shumpert'ın gidişiyle Nachbar 3 numaraya kaydırılabilir ve savunmada da hücumda da çok daha fazla verim alınır. Smith'se sevdiğim bir oyuncudur fakat gidişi Sinan Güler'i rotasyona sokacağı ve hali hazırda mevkisinde Rako ile Bootsy olduğu için tutulmasının bir anlamı yoktur.

Sonuç olarak Efes Pilsen sıkıntılı kadro yapısını birkaç hamle ile işlevsel hale getirebilir fakat sanırım sene sonu beklenecek. Yeni coachla yeni bir kadro yapısıyla yola çıkılacak.

6 Şubat 2010 Cumartesi

Galatasaray Cafe Crown


Sene başında yeni bir yapılanmayla sezona iyi başlamıştı Galatasaray. Ancak 5. haftadaki derbiden sonra işin rengi değişti. Cemal Nalga olayı gündeme damgasını vurmuş ve sorumluların kelleleri bir bir kopmuştu. Ben ve benim gibi bazı Galatasaray Sözlük yazarları takımın verilecek cezayı beklemeden ligden çekilmesini veya federasyonun takımı ikinci lige göndermesini bekliyorduk. Ancak ikisi de olmadı ve takıma basketbol tarihinin en komik cezalarında birisi verildi. Yani biz düşürüp tepki çekmeyelim ama kendileride kalamasınlar tarzı düşünülerek bir ceza verildi. İşte burada başladı bu takımın hikayesi;


Olaydan hemen sonra gelen ve ligin en güçlü takımıyla Efes Pilsen maçından kimsenin bir beklentisi yoktu zaten. Beklenilen oldu ve takım mağlup oldu. Bu maçdan sonra ise takım tam 12 maçta sadece 2 mağlubiyet aldı ve küme düşmesi kesin denilirken play-off hayalleri kurulmaya başlandı. Takım ciddi bir karakter örneği gösterdi ve kenetlendi. Taraftarda takımına sahip çıktı ve kayıtsız şartsız destek verdi.


Ancak herşeye rağmen takımda bazı eksiklikler ciddi bir şekilde göze çarpmakta. En büyük sorun pg mevkiinde. Darius Washington bu takımın pg'ı değil ve olamazda. Yabancı tercihiniz Avrupa ağırlıklı ve takımınızda iyi şutörler varsa (uzunlarda dahil) onların istediği oyunu oynatacak bir Avrupa'lı pg almak zorundasınız. Aksi takdirde Jasaitis'in el üstü şutlarına , Rancik ve Wilkinson'ın birebirlerine ve üçlüklerine kalırsınız. Yerli rotasyonunda Murat Kaya ve Evren Büker gibi iki savaşan ve yeri geldiğinde skor bulabilen, bileği düzgün oyuncularınız varken siz bu oyuncularla top getirmek durumunda kalıyorsunuz. Can Akın iyi niyetli ama yeterisiz kalıyor takıma. Takıma benchden gelip katkı veren oyuncu sayısı çok az.


Bütün bunların ışığında; öncelikle Darius'u gönderip kaliteli bir pg almak zorunda takım. Daha sonrada benchini kuvvetlendirmek zorunda. Kenardan gelip takıma ivme kazandıracak yerli alternatifler bulmak zorunda. Aksi takdirde çok iyi yerlerde bitirilebilecek bir sezon sadece takımın mücadelesinden dolayı tebessümle hatırlanacak. Gerekli hamleler yapılmalı ve oyuncuların mücadele gücü hep yüksek kalmalı.

Simas Jasaitis


Litvanya basketbolu her yaş grubunda çıkarır böyle adamlar. Kendisinden önce Saulius Stombergas vardı, genç jenerasyonda da Martynas Pocius. Ama Simas bizim için hep özel bir oyuncu olacak. Nedeni ise Galatasaray forması giymiş olması. Sahada her türlü pis işi yapan ve bundan hiç şikayetçi olmayan bir oyun yapısı var kendisinin; hiç birşeyden şikayet etmeyen de bir karakter yapısı. Son yıllarda Avrupa'lı oyuncuların kendilerini erkenden nba atmasıyla bu tip safkan şutörlerin nesli yavaş yavaş tükeniyor aslında. Galatasaray taraftarı da bunun farkında ve kendisinin takımda kalması için elinden geleni yapıyor.